--- EDİTÖRÜN NOTU -- Sayı 93 ---


TOHUM İTHALATINDAKİ SÜREKLİLİK TÜRKİYE'YE PAHALIYA MAL OLACAKTIR


Tohum ithali ne yatırım ne de tüketim malı ithaline benzer. Son yıllardaki tohum ithalatı istatistikleri göstermektedir ki,  yurt içi çeşit geliştirme - bitki ıslahı gibi bilimsel araştırma yatırımları başta olmak üzere tarımsal araştırma stratejilerimizin yeniden gözden geçirilmesi kaçınılmaz duruma gelmiştir.

2006 yılı tohum dış ticaret verilerine göre 42 milyon US$ ihracata karşın, 92 milyon US$ ithalat gerçekleşmiştir. Bu, oran son yıllarda büyük bir değişkenlik göstermemiştir. Ancak söz konusu bu durum, 2005 yılında çıkarılan 5042 sayılı "Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı Haklarının Korunmasına İlişkin Kanunla" (http://tarimsalbiyoteknoloji.blogspot.com/) ithalat lehine hızla değişecektir. Çünkü söz konusu yasa ile koruma altına almak (biyolojik ürünlerde patent benzeri bir sistem) için iki yılda başvurusu yapılan 100 civarındaki çeşidin, 50'den fazlası yabancı tohumculuk firmalarına aittir.  Hemen hatırlatma ki gerekir ki, yabancı çeşit sahibi, çeşidin geliştirilmesindeki masraflarının karşılığını, biyolojik ürünlerde "Islahçı Hakkı (Royality)" olarak bilinen fikri mülkiyet hakları çerçevesinde, üreticiden yani Türk çiftçisinden tahsil edecektir. Bu da yarın çocuklarımızın ağzına royalite ödemesi olmaksızın bir lokma giremeyeceği endişesine yol açmaktadır. Türkiye'de özellikle tescilli kesme çiçek, sebze, meyve çeşitlerinin sayısının çok sınırlı olduğu göz önünde bulundurulursa, yurt dışına gidecek olan ıslahçı hakkı bedellerini ve özellikle yabancı çeşitlerin izinsiz üretimi ile doğacak yüksek "ihlal" cezalarını tüm tarımsal paydaşlara duyurmak zorundayız. Küçük çiftçi muafiyeti bir tarafa bırakılacak olursa, Türkiye'de koruma altına alınmış yabancı çeşitlerin yurt içi veya yurt dışı pazarlanmasında o çeşidin sahibine ıslahçı haklarını ödemek zorundayız.

1990 yılından beri tescil edilmiş tek bir elma çeşidimiz yoktur. Durum narenciye için de geçerlidir. Zaten bu ürünlerin ihraç potansiyelindeki düşüşün nedeni de budur. Yabancı ülkede tescilli bir çeşidi, royalite ödemeden üretemeyeceğimiz, ürettiğimizi de ihraç edemeyeceğimiz gibi; market raflarında görüldüğü anda "koruma" çerçevesinde ihlal muamelesi başlayacaktır. Hukuki işlemler için özel olarak kurulan CPVO (Community Plant Variety Office - AB Islahçı Hakları Ofisi, http://www.cpvo.fr), yasanın ihlalinde çeşit sahibi adına devreye girmektedir. Avrupa'da bir yıl ektiği ürünü, ertesi yıl tohumluk olarak tohumu satın aldığı firma ile anlaşmadan tekrar eken on binlerce çiftçiden royalite talebine yönelik davalar üst mahkemelerde işlem görmektedir. Konu oldukça karmaşık ve çok disiplinlidir. Gerek konu ile doğrudan ilgili tarafların (hukukçu, ziraat ve tohum camiası, çiftçi örgütleri vs.) gerekse asıl etkilenecek kesim olan tüketici - kamuoyunun hızla bilgilendirmesi gerektirmektedir.

Küreselleşen tarım ve ticarette çerçevesinde Türk tohumculuğu, kendi çeşidini nasıl geliştirir, sistemlerini oturtmuş ülkelerle nasıl rekabet edebilir? Bu soru 1980'lerde bir AB ülkesinde gündeme geldiğinde; üreticisinden, ihracatçısına kadar tüm paydaşlar bir araya gelerek; öncelikle kendine döllenen bitkilerde çalışan tohumculuk sektörünün geleceği için, 25 yıllık bir süre zarfında tohumculuk firmalarının desteklenmesi kararını almışlardır. Başta vergi olmak üzere, yapılan yasal düzenlemelerle kredi, bilimsel danışman, uzman, ekipman desteği verilerek bu gün, o ülke dünya tohumculuğunda söz sahibi olmuştur.

Bu gerçekten hareketle; bitki ıslahına yönelik koordineli olarak çalışabilecek, başta Tarım Bakanlığı Araştırma Enstitüleri olmak üzere, Tübitak, üretici birlikleri, üniversitelerde binlerce araştırıcı hazırdır. Fakat hemen hemen her bitkinin yüz yıllarla varacak araştırma stratejilerine acilen gereksinim vardır.  İşte bu aşamada Türkiye bir şans yakalamıştır. TÜRKİYE BİTKİ TEKNOLOJİLERİ PLATFORM'U kuruluş çalışmaları başlamıştır (http://www.agbiyotek.ege.edu.tr/). Üreticisinden - tüketicisine, tohumcusundan - ilaççısına, kredi kooperatiflerinden - birliklerine, alet-ekipman firmalarından - gübre sanayicilerine, sivil toplum kuruluşlarından - kamu - üniversitelerine kadar tüm paydaşların Türkiye'nin bitki teknolojileri yarını'na böyle bir platform'la sahip çıkmaya kalkması, biraz gecikmiş olmasına rağmen, çok yerinde bir yaklaşımdır. AB bunu çoktan gerçekleştirmiştir. Kurmuş oldukları otuz civarındaki sektör platformundan altısı tarımla ilgilidir (Food For Life, Plants for the Future vs).

Umulur ki; balıkçılık, hayvancılık, ormancılık sektörleri de birer teknoloji platformu oluşturmada geç kalmazlar. Çünkü tüm paydaşlar bu gibi konulara sahip çıktığında, Türk tarımı sürdürülebilir rekabet şansına kavuşabilir.

Prof. Dr. Nazimi Açıkgöz
Ege  Uni. Tarla Bitkileri Bölümü
Tohum Teknolojisi A&U Merkezi

 

 

Powered By Murat SEVENER - Ziraatforum.com